karagöz ve hacivat ne demek?
Karagöz ve Hacivat, taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki
boyutlu bir perdede oynatılan . Karagöz oynatıcısına kurgusal, hayali
denir. Yardımcıları çırak, yardak, dayrezen, sandıkkardır. Oyunda
konuşmaların değişmesi baş hareketleriyle yapılır.
Bu iki karakterin gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede nasıl
yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir. Anlatılanlar rivayete dayanır,
zira gerçekten yaşamış olsalar bile büyük ihtimalle bahsedilen dönemde
tarih kitaplarına girecek kadar önemli bulunmamışlardır. Halk bilimciler
Karagöz'ün bazı oyunlarda olduğunu
kendi ağzıyla itiraf etmesi, Bulgar çalması
ve 'nin tanıklığına dayanarak
imparatoru Konstantin'in
Çingene seyisi Sofyozlu Bali Çelebi olduğunu ileri sürmektedir. Bir
diğer rivayet ise Hacı İvaz Ağa ya da halka mal olan adıyla
ve 'da bulunan
köyünden demirci ustası
,
devrinde 'da yaşamış
yapımında çalışan iki işçidir. Kendileri çalışmadıkları gibi diğer
işçilerin de çalışmasını engellemektedirler. Orhan Gazi'nin, "cami
vaktinde bitmezse kelleni alırım" dediği cami mimarı, caminin vaktinde
bitmemesine Karagöz ve Hacivat'ın neden olduğunu söyler. Bunun üzerine
bu ikili başları kesilerek idam edilir. Karagöz ve Hacivat'ı çok seven
ve ölümlerine çok üzülen ,
ölümlerinin ardından kuklalarını yaparak perde arkasından oynatmaya
başlar. Bu sayede Karagöz ve Hacivat tanınır.
Kökeni
17. yüzyılda son şeklini alan Karagöz gölge tiyatrosunun ne zaman
Osmanlı topraklarına geldiğiyle ilgili farklı görüşler ileri
sürülmüştür. Bu görüşlerden bazıları şunlardır:
- Birinci görüş: Padişah 'in 1517 yılında
’ı ele geçirmesinden sonra bu ülkeden
Anadolu'ya gelmiştir. Sultan Selim,
’ın asılışının canlandırıldığı gölge
oyununu seyretmiş ve çok beğenmiş. Sanatçıları İstanbul'a getirtmiş,
bu sanatçılar da İstanbul'da başka sanatçıları yetiştirmişlerdir.
- İkinci görüş: tarafından
ve ’den
getirilmiştir.
- Üçüncü görüş: Anadolu'ya ve
’dan
eliyle getirilmiştir. Buna
dayanak olarak çingenelerin Anadolu'ya geliş tarihleri ile
Karagöz'ün geliş tarihinin çakışması gösterilmektedir.
- Dördüncü görüş: 'den
'a geçen bu gölge oyununu Türkler de
Anadolu'ya göçerken beraberlerinde getirmişlerdir. Orta Asya’da
çadırlarda oynatılan ve "Çadır Hayal" ya da "Kolkorçak" adı verilen
bir tür kukla oyunu ile Karagöz oyunu arasında büyük benzerlikler
vardır. "Kolkorçak" sözü, Türkçede Korçok, Konçak gibi "çocuk"
anlamına gelen yarım düzine kadar sözü çağrıştırmaktadır.
Tipler
"Karagöz ve Hacivat" oyunlarında, 'nda yaşayan ve toplumun
farklı sosyal ve ekonomik katmanlarından gelen tiplerle (kabadayılar,
uyuşturucu müptelaları, engelliler vb), İmparatorluk şemsiyesi altında
yaşayan çeşitli milletleri temsil eden tiplemelerin (Yahudi, Rum, Arap,
Kürt, Acem, Arnavut vb.) hemen hepsi yer alır. Bu tiplemeler temsil
ettikleri kitlenin en temel özellikleri (kılık, kıyafet, davranış
biçimleri, şarkılar, danslar, maniler vb.) ile ön plana çıkarlar ve
perdede göründükleri anda bu özellikleri (işaretleri) ile anında fark
edilirler. Bu tiplemeler ve temel özellikleri şunlardır:
- "Karagöz": saçı olmayan başına “ışkırlak” adı verilen şapka
giymektedir. Hiçbir zaman işleri düzgün gitmemiş ve gitmeyen Karagöz
eğitim almamış cahil bir kişidir. Hacivat'ın ona bulduğu geçici
işlerde çalışır. İçi dışı bir, olduğu gibi görünen, tepkilerini
çabuk açığa vuran bir halk adamıdır. Halkın sağduyusunu temsil
etmektedir. Merttir, cesurdur bu yüzden başı sürekli beladadır.
Meraklı, patavatsız ve açık saçık konuşur. Bazen hile yaparak
diğerlerini kandırmaya çalışır. Karısı ile sürekli didişir.
- "Hacivat": Yukarıya doğru kıvrık sivri bir sakalı olan Hacivat,
kurnaz, içten pazarlıklı bir tiptir. Eğitim almış olduğu bellidir ve
her konuda iyi kötü bilgi sahibidir. Herkesin nabzına göre şerbet
verir. Karagöze göre daha kültürlü, aklı başında ve güvenilir bir
tiptir. Arapça ve Farsça sözcükleri sıkça araya sokuşturduğu süslü
bir dille konuşur. Bu nedenle Karagöz onun dediklerini çoğu zaman
anlamaz ya da anlamazlıktan gelir. Oyunlardaki gülütler genelde bu
söz oyunlarına ve yanlış anlaşılmalara dayanır.
- "Çelebi": İstanbul lehçesiyle konuşan kibar aile çocuğudur.
Ailesinden kalan mirasla geçinir. İyi giyinip, güzel konuşur. Şiir
okumasını sever.
- "Tiryaki": Uyuşturucu müptelası bir işsizdir. Bu nedenle hep
uyuklar. Tütün, nargile, kahve, gibi keyif verici maddelere de
düşkündür.
- "Beberuhi": Diğer adları “Altı kulaç” ve “pisbop”tur. Yılışık ve
yaygaracı olan bu karakter hızlı hızlı konuşur, işi gürültüye
getirir, sık sık ağlar.
- "Kayserili": Asıl adı Mayısoğlu olan karakter, Kayserili
şivesiyle konuşur ve genellikle bakkal veya pastırmacı olarak
perdede gözükür. Bir işareti de kolundaki yumurta sepetidir.
- "Kastamonulu": Asıl adı “Himmet Dayı” veya “Himmet Ağa” olan bu
iri yarı adamın mesleği odunculuktur ve işareti elindeki baltasıdır.
Kaba saba bir adamdır ve Kastamonu şivesiyle konuşur.
- "Laz": Tipik işareti elinde taşıdığı kemençedir. Hızlı konuşur,
kimseye konuşma fırsatı vermez, çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir.
- "Kürt": Genellikle hamallık ya da bekçilik yapar, şiveli
konuşur.
- "Acem" (Püser, Nöker): Ya İran’dan ya da Azerbaycan’dan
gelmiştir. Mesleği genelde halıcılık, antikacılık ya da
tefeciliktir. Bu zengin tip eğlenceye düşkündür ve etrafına para
saçar.
- "Arap": İki farklı türü vardır, ya “Ak Arap” veya “Kara Arap”
olarak perdede gözükür. Çoğunlukla halayık, uşak veya deveci
rolündedir. Kına, kahve, fıstık satar. Ak Arap'ın diğer adları: Hacı
Fitil, Hacı Kandil, Hacı Şamandıra'dır.
- "Arnavut" (Mestan Ağa, Bayram Ağa, Celo Ağa, Recep Ağa, Şaban
Ağa, Ramazan Ağa): Bahçıvan, ciğerci, celep, korucu veya bozacı
rolündedir. Cahil cesareti vardır. Çabuk öfkelenip hemen silahına
davranır, bir kabadayı gibi davranır fakat sıkıyı görünce kaçar.
- "Rumelili" ("Muhacir"): Trakya şivesiyle konuşan ve adı
çoğunlukla “Hüsmen Ağa” olan bu tip perdeye pehlivan ve arabacı
olarak gelir. Güreşte yenilince mızıkçılık eder.
- "Yahudi" ("Çıfıt"): Korkak, yaygaracı ve geveze olan bu
karakter eskici, sarraf veya tefeci olarak perdede gözükür. İnatçı
ve pazarlıkçıdır.
- "Frenk" ("Rum"): Türkçe kelimelerin arasında sıklıkla Rumca
kelimeler sarfeder. Mesleği çoğunlukla doktor, meyhaneci, terzi ya
da tacirdir.
- "Ermeni": Müzik ve şiire düşkündür. Mesleği ya kuyumculuk ya da
lağımcılıktır.
- "Çerkez": Başında kalpak ve belinde kılıç vardır.
- "Tuzsuz": Bu kabadayı tiplemesinin asıl adı "Tuzsuz Deli
Bekir"dir. Kaba kuvvetine güvenir ve etrafındakilere sürekli çatar,
gözdağı verir. Her an kavga çıkarmaya hazırdır.
- "Matiz": Rumca'da matiz sarhoş anlamına gelir. Elinde sürekli
olarak şarap şişesi bulunan Matiz tasviri, sarhoş, külhanbeyi vb
tipleriyle yaklaşık olarak aynıdır.
- "Zeybek": Adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme uğrayanları korumak
için halkın içinden çıkarak başkaldıran silahlı bir halk
kahramanıdır. Eşkiyaya karşılık olarak da kullanılmaktadır.
- "Zenneler": Oyunun temasına göre farklı farklı rollerde
gözükürler. Genelde az konuşurlar. Zenne Karagöz'ün karısı
rolündeyse perdede gözükmez sadece sesi duyulur.
- "Çengi": Genelde oyunun sonunda ortaya çıkıp oynayan bu
karakterin adı genelde “çengi kız” veya “Afet”tir.
- "Cazu": Uçmak ve insanları farklı kılıklara sokmak gibi doğaüstü
yetenekleri olan yaratıklardır. Bir ejderin veya bir küpün üzerine
binmişlerdir ve ellerinde yılan şeklinde kamçıları vardır.
- "Cin": Bir diğer doğaüstü bir yaratıktır.
Bunların dışında Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde yaşamış her
türlü tip perdede yerini almıştır. Bunlardan bazıları: "Rum", "Çingene"
"Külhancı", "Pişekâr", "Kavuklu", "Kilci", "Tulumbacılar", "Bekçi",
"İmam", "Haham", "Doktor", "Sünnetçi", "Bolulu Aşçı", "Hokkabaz",
"Soytarı", "Curcunabazlar", "Köçek", "Cambaz", "Ayvaz Serkis", "Denyo",
"Aşık Hasan", "İskele Kâhyası", "Seymenler", "Deliler", "Dansöz", "Bok
Ana", "Hımhım", "Kekeme", "Fahişe", "Hermafrodit", "Canan", "Ferhat",
"Tahir", "Yaşar (Karagöz'ün oğlu"), "Sivrikoz" (Hacivat'ın oğlu),
Hacivat'ın kızı, Sirin'in annesi, Zühre'nin babası vb.
Tiplemelerin gruplandırılması
Karagöz tiplemeleri bazı sanat tarihçileri ve araştırmacılar tarafından
kategorilere ayrılarak da incelenmiştir. Örnek olarak bu konuda çok
geniş araştırmalar yapmış olan
oyunlardaki tiplemeleri 11 sınıfta incelemiştir
- Eksen kişiler (Karagöz, Hacivat)
- Kadınlar (Zenneler, Kanlı Nigar, Salkım İnci, Karagöz'ün karısı,
Hacivat'ın Kızı vs.)
- İstanbul ağzıyla konuşanlar (Çelebi, Tiryaki)
- Anadolulu kişiler (Bolulu, Kastamonulu, Kayserili)
- Anadolu dışından gelen kişiler (Kürt, Laz, Arnavut, Arap, Acem)
- Müslüman olmayan kişiler (Rum, Ermeni, Yahudi)
- Kusurlu ve ruh hastası olan kişiler (Kekeme, Kambur)
- Kabadayılar ve sarhoşlar (Matiz, Tuzsuz Deli Bekir, Sarhoş)
- Eğlendirici kişiler (Köçek, Çengi, Cambaz, Hokkabaz)
- Olağanüstü kişiler ve yaratıklar (Cazular, Cinler, Canan)
- Geçici, ikincil kişiler ve çocuklar (Çeyiz taşıyıcıları, Satıcılar
vs.)
Bölümleri
Türk Gölge tiyatrosu olarak bilinen Karagöz-Hacivat oyunları dört
bölümden oluşur. Bunlar:
- I. Mukaddime (Giriş, Öndeyiş veya Prolog): Bu başlangıç
bölümünde kamıştan yapılmış Nareke adı verilen düdüğün çalınması
eşliğinde göstermelik adı verilen ve genellikle bir ev ya da bitki
benzeri bir manzara tasviri Küşteri Meydanı adı verilen perdenin
aşağısından ağır ağır yukarıya doğru yükseltilir. Önce perdeye
Hacivat gelir ve bir semai okuyarak Karagöz'ü davet eder. Karagöz
de bu daveti kabul ederek Hacivat'la atışmaya başlarlar.
- II. Muhavere (Söyleşi veya Atışma): Bu bölümde Hacivat'la
Karagöz birbirlerine bilmeceler sorarlar. Başlarından geçen bir
olayı ya da gördükleri bir düşü gerçekmiş gibi anlatırlar.
- III. Fasıl (Oyun): Karagöz oyunlarının ana bölümü budur. Asıl
konunun geliştiği bu bölümde oyunun konusuna göre diğer karakterler
de oyuna dahil olurlar. Bu bölümün müzikleri arasında gazeller de
önemli bir yer tutar. Karagöz’ü yaratan kişi olarak bilinen "Şeyh
Küşteri"yi olarak kabul eden Karagözcüler
bu nedenle Karagöz perdesine de Küşteri Meydanı adını
vermişlerdir. Perde gazellerinin hemen hepsinde de bu kişinin adını
geçirirler. Örneğin “Hazret-i Sultan-i Orhan rahmetullah’tan
beri/Yadigar-ı Şeyh Kuşteri becadır perdemiz” gibi.
- IV. Bitiş (Final, Epilog): Çok kısa olan bu bölümde konu bitmiş,
olaylar çözülmüştür. Hacivat'ın Karagöz'e hitaben “Yıktın perdeyi
eyledin viran/Varayım sahibine haber vereyim heman” şeklindeki
repliği duyulduğunda seyirciye oyunun bittiği ilan edilmiş olur.
Diğer görüntüler perdeden çekilirken en sonunda çengi gelir müzik
eşliğinde oynar.
Karagöz gereçleri ve tekniği
Karagöz tasvirleri izleyiciyle buluşana dek pek çok aşamadan geçirilir.
Tasvirler önce tabaklanmış derilere çizilir ve kesilir. Bıçaklarla
tasvirin hatları deriye işlenir. Daha sonra doğal yada sentetik
boyalarla renklendirme işlemi yapılır. Tasvirleri boyamak için zerdeçal,
çivit otu, indigo, kırmız böceği, kokinella ve ceviz gibi geleneksel
doğal boyalar kullanılabilir. Karagöz sanatında doğal boyaların önemli
bir yeri vardır.
- Hayâli: Karagöz oynatan ustadır. Karagözü tek bir usta oynatır
ve bütün mizansenleri o idare eder. Ses taklidi yapabilir. Şarkıları
usûl içinde kalarak karikatürize edip perdedeki tiplere özel usûller
üretir. Bazı şarkılar bazı tiplemelerle özdeşleşmiştir. Şarkı
duyulduğunda seyirci o tipin perdeye geleceğini bilir. Karagöz
ustası, "hayâli" unvanını uzun yıllar yanında "yardaklık" yaparak
yetiştiği kendi ustasından alır.
- Yardak: Ustanın perde arkasındaki yardımcısıdır. Tef çalar,
tasvirleri ustanın eline verir.
- Perde: Karagöz perdesi zaman zaman farklılıklar gösterse de
genellikle 180x100 cm ebatlarındadır ve beyaz renklidir. İlk
zamanlar, yani "Kâr-ı Kadîm" (eski) oyunlarda) perde basitçe iki
duvar arasına iple gerilen bir basma kumaştan oluşmaktaydı ve 2 x
2,5m uzunluğundaydı. "Nev icad" (yeni) oyunlarda ise paravana
şeklinde bir sahne oluşturularak beyaz renkli
, Ayna adı verilen bir perde
kullanılmaktaydı. Bu yeni perdelerin ebatları 180x100 cm'ye
küçültülmüştür. Perdeye, Karagöz'ü ilk oynattığı ileri sürülen Şeyh
Küşteri'ye atfen Küşteri Meydanı adı da verilir.
- Peş tahtası: Perdenin altında bulunan bu tezgâh perdenin
gerisine doğru uzanır ve üzerinde Karagöz ustasının kullanacağı
"tasvirler", "nâreke", "tef", "ışık kaynağı" vb bu tezgâhın üzerinde
hazır bulunur. Raf şeklindeki parçasına Destgâh da denir.
- Hayâl ağacı: Karagöz ustası perdede birden fazla tasviri idare
etmeye çalışırken, yani her iki eli de tasvirlerin çubuklarıyla
doluyken, perdede olması gereken üçüncü, dördüncü vb. tasvirleri
perdeye yapışık (ve haliyle hareketsiz) tutmaya yarayan çatal
biçimli destek gereci.
- Tasvirler: Perdede karakterlerin iki boyutlu şekillerine
"tasvir" denir. Bunlar ışığı kısmen geçirebilen şeffaf
materyallerden yapılırlar. Geleneksel yöntemde
derisi kullanılmaktaydı. Bazen de tasvirler
manda, düve, at, eşek ve keçi derisinden kesilirdi. Deve derisi
köpek dışkısı (tüyleri dökmekte etkilidir, ancak taze değilse etkili
olmaz) ve zırnıkla (sodyum sülfat)
sonra gerilerek yavaşça
kurutulur, camla kazınıp inceltilerek şeffaflığı arttırılır.
Tiplemeler deri üzerine çizilip kesildikten sonra ışığı daha da
geçirebilmesi için kontürler boyunca delikler açılır. Tasvirler
zımparalanarak derinin içine işleyebilen, dayanıklı bitkisel kök
boyalarla boyanırlar. Tasvirler genellikle 32–40 cm boyundadır,
ancak en iri tasvir "Himmet"tir ve 50 cm boyundadır.
- Oynatma çubukları: Gürgen ağacından yapılır ve boyları 50-60 cm
kadardır. Tasvirlere tutturularak onlara perdede hareket kazandırmak
için kullanılırlar.
- Fırdöndü: Türk Karagözü yatay çubuklarla oynatıldığı için
tasvirler tek yönlü hareket ederler, geri dönemezler. Bunu aşmak
için bazen tasvirlerin sırtına deriden ufak bir yuva yapılır ve bir
menteşe yardımı ile görüntünün sağa sola dönmesi sağlanır. Buna
"fırdöndü" denmektedir.
- Göstermelik: Oyun başlamadan önce müzik eşliğinde perdede
hareketsiz duran canlı veya cansız varlıkların tasvirleridir. Bunlar
bir limon ağacı, çiçek demeti, gemi, denizkızı veya kedi olabilir.
Ya da Zaloglu Rüstem'in dev ile savaşını gösteren bir resim konur.
Bunların konuyla ilgisi olması gerekmez. Amaç seyircide bir merak
uyandırmak ve onu birazdan başlayacak oyunun havasına sokmaktır.
- Işık kaynağı: Eski zamanlarda mum ışığı veya şem’a (bir tür
yağ kandili) kullanılmaktaydı. Modern zamanlarda elektrik ampulleri
kullanılmaktadır.
- Nâreke: Kamıştan yapılmış, kavala benzer bir tür düdüktür.
Mukkaddime (giriş) bölümünde çalınır.
- Tef: Genelde Karagöz ustası (Hayâli)'nın yardımcısı (Yardak)
tarafından çalınır. Oyundaki tefe dayren denilmektedir, tefi
çalana ise dayrenbaz denilmektedir.
- Zil: Tefin kullanıldığı anlarda zil de kullanılmaktadır. Tef ve
zilin bir arada olduğu "zilli tef" de kullanılan gereçlerden
biriydi.
Karagöz oyunları
Yazılı bir metne dayanmayan yani doğaçlama ()
sahnelenen ve bazıları halk efsanelerinden esinlenilen Karagöz
oyunlarının otuz kadarı günümüze kadar gelmiştir. Genel olarak "Kâr-ı
Kadîm" (eski oyunlar) ve "Nev icad" (yeni oyunlar) olarak iki ana
gruba ayrılsalar da tamamının bugüne kalan metinleri
sonrası döneme aittir. Belli başlı
Karagöz oyunları şunlardır:
-
Aptal Bekçi
-
Bahçe
-
Balık
-
Bursalı Leyla
-
Büyük Evlenme
-
Cambazlar
-
Cazular
-
Cincilik
-
Eczane
-
Ferhat ile Şirin
-
Hain Kahya
-
Hamam
-
Hekimlik
-
Kağıthane safası
-
Kanlı Kavak
-
Kanlı Nigar
-
Ağalık
-
Aşçılık
-
Bakkallık
-
Ters Evlenme
-
Şairlik
-
Kırgınlar
-
Kütahya Çeşmesi
-
Leyla ile Mecnun
-
Mak Çıkarma
-
Mandıra safası
-
Meyhane
-
Orman
-
Ortaklar
-
Ödüllü
-
Sahte Esirci
-
Salıncak Oyunu
-
Sünnet oyunu
-
Tahir ile Zühre
-
Tahmis
-
Tımarhane
-
Yalova safası
-
Yazıcı
Karagöz'ün konuları
Karagöz oyunları yazılı bir metne dayanmazlar. Sözel olarak nesilden
nesile aktarılan hikâyeler üzerinde zamanın şartlarına göre çeşitli
eklemeler ve çıkartmalar yapılmıştır. Zaman içinde dekor ve kostümlerle
karakterlerin davranış ve konuşma biçimlerinde değişiklikler olmuştur.
'nin aktardıklarından
anlaşıldığına göre, bazı oyunların da değişmeden günümüze kadar
gelebildiği anlaşılmaktadır. Bazı oyunlar ise sonradan uydurulmuştur.
Hattâ A.Thalasso adlı bir yazar 1877 tarihli "Moliere en Turquie" ve
1888 tarihli "Le Molieriste" adlı eserlerinde bazı Karagöz oyunlarının
'in ,
, adlı oyunlarından
uyarlandığını bile ileri sürmüştü.
Karagöz oyunlarının ortak noktası çok karmaşık olmayan konularının
önemsiz gündelik olaylar üzerine kurulu olmalarıdır. Ezbere dayanan bu
"açık ve esnek formlu" konular Karagöz ustasının ("Hâyali")
doğaçlamasıyla () seyircinin tepkisi ve günün
getirdiği şartlara göre her seferinde başka bir şekle bürünebilmekteydi.
Bu nedenle Karagöz senaryolarının tam bir sınıflamasını yapmak zordur.
Bunlardan bazıları kimi meslekleri (arzuhalciler, şairler, güreşçiler
vb) hicvederken, bazıları da töreleri ve geleneksel ritüelleri
( gibi) alaya alır. "Tımarhane"
oyununda o devrin akıl hastaneleri gösterilirken dışarıda serbest
gezenlerin hatta bu kurumlarda çalışan bazı hekimlerin de derhal bu
hastanelere kapatılmaları gerektiği vurgulanır. Karagöz ve Hacivat
çeşitli işlere girip çıkarlarken, "Hamam" ve "Bahçe" oyunlarında olduğu
gibi, bazı mekânlara alınmamaları üzerinden ayrıcalıklı bir zümreyi
hicvederler. "Ferhat ile Şirin", "Tahir ile Zühre" ve "Leyla ile Mecnun"
gibi bazı Karagöz oyunları ise doğrudan sevilen halk hikâyeleri ve
efsanelerinden alınmışlardır. Bu oyunlarda Karagöz ve Hacivat tüm
güçleriyle sevenlerin kavuşmaları için çalışırlar. Özgün hikâye hangi
diyarda geçerse geçsin, uyarlama oyunda olaylar hep Karagöz ve
Hacivat'ın yaşadığı mahallede cereyan eder.
Yazıya dökülmüş Karagöz senaryolarının en kapsamlı koleksiyonu
Almanya'dan gelerek 1933-1949 yılları arasında 'nde
"Arapça ve Farsça kürsüsü"nde akademisyen olarak görev yapmış olan
Profesör tarafından
derlenmişti. Saray kuklacısı Nazif Efendi'nin aktardıklarına
dayanan ve hem Almanca hem Türkçe yazılan bu üç ciltlik eser (Hannover,
1924; Leipzig/İstanbul, 1941; Wiesbaden, 1963) baskısı tükendiği için
1968-1970 arasında tarafından
Türkiye'de yeniden yayımlanmıştır.
Musiki
Karagöz oyunlarının olmazsa olmazıdır ve
başından beri her Karagöz oyununda mutlaka yer almıştır. Klasikleşmiş
Karagöz oyunlarında kullanılan musiki eserleri çok geniş bir yelpaze
oluşturur: Başta Osmanlı-Türk musikisinin değişik türleri olmak üzere
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşamış tüm etnik ve dini
gruplara ait her tür müzik bu oyunlarda yerini bulmuştur. Karagöz bu
yönüyle de birleştirici bir sanat ürünüydü. Karagöz musikisi sabit
değildi ve yüzyıllar boyunca değişen toplumsal yapı ve musiki
anlayışıyla paralel olarak değişiklikler göstermişti. Türk musikisine
ait repertuvarlar daha çok 19. ve 20. yüzyıllara aittir. Son dönemlerde
sadece Karagöz oyunları için bazı müzikler bestelenmiş olsa da, bir
"tür" olarak "Karagöz musikisi"nden söz edilemez. Karagöz
musikisine ait başlıca eserler musiki araştırmacısı tarafından titiz bir çalışma ile bir
araya getirilerek yayımlanmıştır. Ağırbaşlı klasik eserlerden hafif
şarkılara ve oyun havalarına kadar çok geniş bir yelpazeden oluşan
repertuvar şu temel bölümler altında incelenebilir:
- Klasik Türk musikisinin ,
, , ,
gibi beste şekilleri. Bunların arasında
'den 'ya birçok klasik bestekârın
eserleri vardır.
- ve .
- Şehir eğlence musikisine ait ,
ve .
- Anadolu ve Rumeli . Bolu türküsü,
Harput türküsü vb. yöresel türküler.
- Güfteleri Arapça ve Yahudice olan şarkılar.
- Arnavut, Laz ve Kürt kültürlerine özgü ezgiler.
- Rum ve Ermeni kültürlerine özgü ezgiler.
- Çingene şarkıları.
- , ,
gibi parçaları.
Diğer ülkelerde Karagöz
Karagöz Osmanlı topraklarında olgunlaşmış bir gölge oyunudur. Ancak daha
sonraları bu gölge tiyatrosu hem Osmanlı idaresinde yaşamış hem de bu
imparatorlukla yakın kültürel bağları olan 'daki ülkeleri ile
ve
ülkelerinde de aynı derecede popüler olmuştu.
, ,
, ve
Karagöz'ü alıp karakterlerini ve
konularını yerelleştirerek kendi kültürlerine uyarlamışlardır. Diğer
şehir ve ülkelerdeki bu yaygınlaşmanın bir nedeni de
"" (ajitasyon (kışkırtma) ve
propaganda) amaçlı kullanılmaya müsait olmasıydı. Örneğin Halep'teki
oyunlar, 'ndan beri itibarı
azalmış olan 'nı hicvetmek
için, Cezayir'de ise sömürgeci Fransızları aşağılamak amacıyla
kullanılmıştı. Burada Fransız subayları perdede şeytan formunda
betimlenmiş ve Karagöz'e devasa ile
dövdürülmüştü. Doğal olarak bu gösteriler yasaklanmakta gecikmedi. Türk
Karagözü'ne en çok benzeyen form Yunanistan'da ortaya çıkmıştır,
Yunanistan'da işlenen gölge oyununun konusu ile birlikte Karaghiozis
ve Hatziavatis olan isimlerinde de benzelikler bulunmaktadır.
Diğer ülkelerin gölge oyunları
"Gölge oyunları", ya da "gölge tiyatrosu" "Karagöz ve Hacivat"tan
yüzyıllar önce ilk kez Çin'de ortaya çıkmış, buradan diğer ülkelerine yayılmış, oradan da İran, Mısır,
Osmanlı İmparatorluğu yoluyla nihayet Avrupa'ya gelmişti. Bu yayılışı
sırasında gösteriler, yörenin yaşam tarzları ve kültürlerine bağlı
olarak form ve tarz değiştirmiştir. Bu ülkeler gölge tiyatrosunun ilk
kez ortaya ortaya çıktığı zaman ve özelliklerine göre şöyle
sıralanabilir:
- Çin: Gölge oyunlarının esasen Doğu ülkelerine özgü bir sanat
olduğu ve bu sanatın ilk kez 'nda ortaya çıktığı
söylenmektedir. Rivayete göre göre 'ndan yedinci imparator MÖ 121 yılında çok sevdiği karısının zamansız
ölümü üzerine büyük bir üzüntüye kapılmış ve devlet işlerini ihmal
etmeye başlamıştı. Bu sırada Şav Wong adlı bir Çinli İmparatorun
üzüntüsünü hafifletmek için ölen karısının hayalini bir perde
arkasından ona gösterebileceğini söyler. Bu saray sanatçısı
eşek derisinden ve renkli kumaşlardan yaptığı tasvirlerle ipek bir
perde arkasından ses taklitleri eşliğinde imparatora ilk gösterisini
sunar. Genelde saraylarda gösterim şansı bulan Çin gölge oyunları
tarihi olaylar üzerine kuruludur ve bu temsillerde genellikle
betimlenir.
- Hindistan: Dinsel temalara ağırlık verilen Hint gölge oyunları
konularını ve
gibi ulusal Hint destanlarından
alıyordu. Batı'da "danseden tanrılar" olarak da bilinen Hint gölge
oyunları ilk kez 16. yüzyılda ortaya çıkmışlardır. Gösteriler
'de kuklaların koruyucu tanrısı
'nın tapınaklarının etrafında yapılıyordu.
- Endonezya (Cava): Konularını tarihi
destanlarından alan bu gölge tiyatrosu
"wayang kulit" olarak anılmaktadır. wayang ruh, kulit de kuklaların
yapıldığı bizon derisi anlamına gelir. Temsiller
müziği eşliğinde yapılmaktadır. UNESCO
2003'te "wayang kulit"i "Manevi Kültürel Miras Listesi"ne aldı.
("Karagöz ve Hacivat" da aynı listeye 2009'da girecektir).
’ye, ’a,
ve
’ya da buradan geçti.
- Malezya: Gölge tiyatrosuna Endonezya'da olduğu gibi bu bölgede
de "wayang kulit" denilmektedir. Oyunlar konularını mitolojik ve
töreye dayalı öykülerden almaktaydı ve sonunda mutlaka ahlâki bir
kıssa bulunmaktaydı. Oyunlara Gamelan müziği eşlik etmekteydi.
- Tayland (Siyam): Gölge oyunlarına bu diyarda "Nang Yai" adı
verilmektedir. Figürler meşin ve duvar yosunundan yapılmaktaydılar.
Perdedeki görüntülere şarkılar ve ilâhiler eşlik ederdi. Nang
dramaları Tayland sinemasına da ilham vermiştir.
- Mısır: "Karagöz ve Hacivat"ın 16. yüzyılda Osmanlı
topraklarından Mısır'a geldiği şeklindeki görüş ağır basmaktadır.
- İtalya: Avrupa'da ilk kez 17. yüzyılda bu ülkede görüldü. Diğer
Avrupa ülkelerine de buradan yayıldı.
- Fransa: En çok ilgi gördüğü ve önemsendiği Fransa'da "Ombre
Chinoises" (Çin gölgeleri) olarak adlandırılan bu oyunlar
tiyatronun bir dalı olarak kabul edildi,
gösterildi, üzerine eserler
yazıldı.
Sahte folklor
"Fakelore" sözcüğü, halk bilimi çalışmaları anlamına gelen
"" ve İngilizce sahte, uydurma
anlamlarına gelen "fake"den türetilmiş bir sözcüktür. 1950'lerde
ABD'de Richard Mercer Dorson tarafından ortaya atılan bu kavram, sahte
ya da uydurma eserlerin geçmişte gerçekten varmış gibi sunulmasıdır.
Bilimsel kanıtlara dayanmadan, otantik sözlü gelenek ürünü bazı
metinlerin folklorik ürünler olarak ortaya konması “sahte folklor”,
"folklorismus", “icat edilmiş gelenek” ya da "fakelore" kavramlarıyla
tarif edilmektedir.
16. yüzyılda
döneminde muhtemelen 'dan Osmanlı'ya gelen ve
bir yüzyıl içinde yerelleşerek Türk kültürüne eklemlenen Karagöz,
geleneksel tiyatronun bir parçası olduğu için sabit metinlere değil
büyük ölçüde dayanır ve bilinen otuz
kadar oyun mekâna, duruma ve zamana göre uzatılır veya kısaltılır.
Sonraki yüzyıllarda tekniği ve konularında yeniliklere gidilmiş olmakla
birlikte geleneksel yapısında fazla bir değişiklik olmamıştır. Ancak
1941 yılında "" sırasında
iktidar tarafından ısmarlama olarak yazdırılan yedi adet
"Karagöz-Hacivat" senaryosunun "Fakelore" kapsamında ele alınması
gerektiği ileri sürülmüştür. Bu ısmarlama senaryoların, halk tarafından
sevilen folklorik kitapların yeni gereksinimler doğrultusunda
düzeltilmesi ve modernleştirilmesini isteyen 1937 tarihli bir
genelgesine dayandırıldığı iddia edilmiştir. 'ın 1988 tarihli "Halk
Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği" kitabında aktardığına göre, böyle
yapıldığında halka sevdiği kitaplar ve tiplemeler aracılığıyla
telkinlerde bulunma, ahlâk dersleri verme imkânı bulunulabilecekti.
Boratav bu yöntemin tarafından
yaratılmış karakteri vasıtasıyla Batı
dünyası tarafından da denendiğini belirtmiştir.
Bu proje kapsamında dönemin iktidarı tarafından ısmarlama yazdırılan ve
1941'de yayımlanan yedi Karagöz hikâyesi ve yazarları şunlardır:
- "Karagöz’ün Köy Muhtarlığı" -
- "Köylü Evlenmesi" - İsmail Hakkı Baltacıoğlu
- "Keloğlan" -
- "Dağdeviren" - Rahmi Balaban
- "Deli Dumrul" - Rahmi Balaban
- "İyilik Eden İyilik Bulur" -
- "Tayyare Sefası" - Hayalî Küçük Ali
Vergi muafiyeti sorunu
2012 yılı Haziran ayında Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir
değişiklikle "sedef kakmacılık", "bastonculuk", "keçecilik",
"çinicilik", "el dokumacılığı" gibi geleneksel, kültürel ve sanat değeri
olan bir düzine “kaybolmaya yüz tutmuş mesleğe” vergi muafiyeti
getirilmişti. Bu meslekler listesinde yer almayan Kukla yapımcılığı ve
oynatımı ile uğraşan bir vatandaşın 2013 yılında ""na yaptığı
bireysel başvurusuna cevaben bakanlık, "Karagöz ve Hacivat yapımı ve
oynatımı" mesleğini “kaybolmaya yüz tutmuş meslekler” arasında kabul
etmediğini ve vergi muafiyeti tanınamayacağını belirtmiştir (Maliye
Bakanlığı’nın 07.03.2013 tarih ve 38418978-120[9-12/117]-202 sayılı
özelgesi).
Notlar
Arkeolog 1984 yılında Yeni
Gündem dergisinden 'ye Türk Kültürü
ile ilgili verdiği röportajda, hiçbir sanatın kendinden önceki ya da
çevresindeki sanatın etkisinde kalmamış olamayacağını vurguladıktan
sonra, kültürel devamlılığın folklorik türüne bir örnek olarak
Karagöz'ün başındaki ışkırlağın tıpkı
külahı gibi 'den kalma olduğunu söylemiş,
bu bilginin kitaplarında da yer aldığını eklemişti.
Ayrıca bakınız
İlgili kitaplar
- "100 Soruda Türk Halk Edebiyatı," Pertev Naili Boratav, Koç
Kitaplığı, 2003.
- "Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği", Pertev Naili Boratav, Adam
Yayınları, İstanbul, 1988.
- "Önemli Bir Kültür Mirası: Karagöz", Yıktın Perdeyi Eğledin Virân,
Metin And, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004.
- "Dünkü Karagöz",Uğur Göktaş, Akademi Kitabevi, İzmir, 1992.
- "Karagöz Akademisi", Şahin Koçak, Anadolu Üniversitesi Yayınları,
Eskişehir, 2009.
- "Karagöz Musikisi", Etem Ruhi Alper, Kültür Bakanlığı Yayınları,
1989.
- "Karagöz Perde Gazelleri", Ünver Oral, Kültür Bakanlığı Yayınları,
1996.
- "Karagöz", Sabri Esat Siyavuşgil, Saim Toraman Basımevi, Ankara,
1955.
- "Karagöz Topkapı Sarayındaki Tasvirleriyle", Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, 2000.
- "Karagöz", Muhittin Sevilen (Hayalî Küçük Ali), Kültür Bakanlığı
Yayınları, 1969.
Kaynakça
Dış bağlantılar
Orijinal kaynak: karagöz ve hacivat. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Kategoriler